Şehir:
Ankara
Medeni Durum:
Bekar
Etnik Köken:
Balkan
Burç:
Başak
Boy:
1.69
Kilo:
61
Sigara Kullanımı:
Evet
Alkol Kullanımı:
Bazen
Selam Zeynep ben, kendimi burada anlatmak zor olsa da elimden geldiğince sade bir anlatımla sizlere bahsedeceğim..Buradaki amacı güzel insanlarla tanışmak dostluklar edinmek. Ankara’da, sokakları ve insanlarıyla her anını özel kılabilen bir şehirde yaşamaktan büyük keyif alıyorum. Mimarım, yani her gün duvarlar, yapılar ve çizgilerle iç içe olmak, hayatı algılama biçimimi şekillendiriyor. Ama mimarlık benim kimliğimin yalnızca bir parçası. Gerçekten kim olduğumu anlatmak için, biraz daha derinlere inmek gerek. Beypazarı’nda doğdum, küçük bir kasaba… Her sabah mis gibi köy kahvaltıları, çayın yudum yudum içildiği, dedelerle anneannelerle sohbetlerin koyulaştığı, evlerin sıralandığı dar sokaklar… Küçük yaşlarda, evin bahçesinde annemle birlikte mutfakta geçirdiğim zamanlar, aslında beni ileride hangi yolda ilerleyeceğime dair ipuçları veriyordu. Yemek yapmak, evdeki her malzemeyi en iyi şekilde kullanmak, bana bir yaratıcı olmanın hazzını aşılayan ilk deneyim oldu. Beypazarı güveci, simit, bazlama kebabı, efelek sarması… Daha küçükken bu tatlarla büyüdüm. Ankaralı olmanın verdiği gururu da yemek kültürümde buldum. Beypazarı kurusu, Urfa’nın en lezzetli uruş kapama tatları, o eski ve geleneksel mutfağımız benim için hem nostaljik bir değer hem de günlük yaşamın vazgeçilmezi oldu.
Ankara'da, üniversiteyi kazanmıştım. O sıralar, şehri daha derinlemesine keşfetmeye başladım. Tarih kokan Ankara Kalesi, göz alıcı Augustus Tapınağı ve daha birçok eski yapı… O zamanlar, mimarlığa olan ilgim iyice derinleşmeye başladı. Şehri keşfettikçe, hem tarihi hem de modern yapıları daha çok anlamlandırmaya başladım. Mimarlık sadece taşlar ve tuğlalarla ilgili değildi; her bina, her yapı bir hikayeyi anlatıyordu. Bu yüzden, her hafta sonu bir keşfe çıkmak, şehri farklı açılardan görmek beni hem dinlendiriyor hem de hayal gücümü besliyordu. Bunun yanında, hafta sonları arkadaşlarımla eğlenmek de hayatımın önemli bir parçası oldu. Always Rock Bar, Black Pub ve London Pub… Bu mekanlar, benim kaçış noktalarım. Bir hafta boyunca yoğun bir şekilde çalıştıktan sonra, orada zaman geçirdiğimde rahatlıyorum, bazen bir şarkı eşliğinde dans ediyor, bazen de arkadaşlarımla keyifli bir sohbetin ortasında kayboluyorum. Eğlenmek, hayatı tüm yoğunluğu ve hızına rağmen biraz olsun yavaşlatmak anlamına geliyor. Mimarlık, bir anlamda hayatımı şekillendiriyor; ama aynı zamanda hayatı da daha derinlemesine keşfetmemi sağlıyor. Şu an profesyonel kariyerimde birçok projede yer alıyorum. En çok da şehri seviyorum. Her binanın bir kimliği olduğunu, her sokağın farklı bir hikayesi olduğunu düşünüyorum. Ama evde geçirdiğim zamanın yeri başka. Çünkü hayatın sadece iş değil, insanı mutlu eden küçük anlarla dolu olduğunu her geçen gün daha çok fark ediyorum.
Ve yemek… Yavaş yavaş büyüyen, her mevsime, her anın ruhuna uygun tarifler geliştirdim. Haftanın birkaç akşamı, bazlama kebabı, bohça böreği, altüst ya da entekke gibi geleneksel tariflerle mutfakta vakit geçiriyorum. Her biri, Ankara’nın o eski lezzetlerini yansıtan tarifler. Ayrıca, her bir börek türü de kendine has bir ritüele sahip. Tandırda pişen bir etin kokusu ya da bir çayın yanında bohçanın nefis tadı… Bunlar, bir ömrün içinde kaybolup giden ama insanın içinde kalan küçük mutluluklar.Bazen düşünüyorum, hayatın anlamı nedir? Kendim için cevabım şu: Hayat, her anın tadını çıkarabileceğin bir denge kurmaktan ibaret. Mimar olmak, yaratıcı olmayı gerektiriyor; ama yaratmak yalnızca işte değil, yaşamın her alanında var. Gerek evimde geçirdiğim zaman, gerekse sosyal yaşantımda; ben her anı dolu dolu yaşamayı seviyorum. Bir yanda işimin bana sunduğu hazzı yaşarken, diğer tarafta arkadaşlarımla eğlenmek, geleneksel yemekleri yapmak ve şehrimi keşfetmek… Bunlar benim için dengeyi sağlıyor.
Mimarlık sadece çizim yapmak ve projeleri hayata geçirmek değil; yaşamı, insanları, kültürü ve zamanı anlamak. Bu yüzden her bir sokak, her bir bina benim için birer ilham kaynağı. Ankara’nın soğuk kış sabahlarında simitçi seslerini duymak, yaz akşamlarında Beypazarı kurusu ve yanında bir bardak çay içmek, bazen de pubda bir arkadaşla derin sohbetler etmek... Tüm bunlar, hayata dair önemli anlar. Kısacası, ben Zeynep; hayatı tasarlayan, mutfağında mutlu, kafasında geleceğe dair büyük hayallerle dolu, eğlenceli ve keşfetmeye doyamayan biriyim. Yaşamın anlamı, yalnızca bir işi başarıyla yapmak değil, aynı zamanda o işi ve hayatı tutkuyla, sevgiyle yaşamak.
Ankara'da, üniversiteyi kazanmıştım. O sıralar, şehri daha derinlemesine keşfetmeye başladım. Tarih kokan Ankara Kalesi, göz alıcı Augustus Tapınağı ve daha birçok eski yapı… O zamanlar, mimarlığa olan ilgim iyice derinleşmeye başladı. Şehri keşfettikçe, hem tarihi hem de modern yapıları daha çok anlamlandırmaya başladım. Mimarlık sadece taşlar ve tuğlalarla ilgili değildi; her bina, her yapı bir hikayeyi anlatıyordu. Bu yüzden, her hafta sonu bir keşfe çıkmak, şehri farklı açılardan görmek beni hem dinlendiriyor hem de hayal gücümü besliyordu. Bunun yanında, hafta sonları arkadaşlarımla eğlenmek de hayatımın önemli bir parçası oldu. Always Rock Bar, Black Pub ve London Pub… Bu mekanlar, benim kaçış noktalarım. Bir hafta boyunca yoğun bir şekilde çalıştıktan sonra, orada zaman geçirdiğimde rahatlıyorum, bazen bir şarkı eşliğinde dans ediyor, bazen de arkadaşlarımla keyifli bir sohbetin ortasında kayboluyorum. Eğlenmek, hayatı tüm yoğunluğu ve hızına rağmen biraz olsun yavaşlatmak anlamına geliyor. Mimarlık, bir anlamda hayatımı şekillendiriyor; ama aynı zamanda hayatı da daha derinlemesine keşfetmemi sağlıyor. Şu an profesyonel kariyerimde birçok projede yer alıyorum. En çok da şehri seviyorum. Her binanın bir kimliği olduğunu, her sokağın farklı bir hikayesi olduğunu düşünüyorum. Ama evde geçirdiğim zamanın yeri başka. Çünkü hayatın sadece iş değil, insanı mutlu eden küçük anlarla dolu olduğunu her geçen gün daha çok fark ediyorum.
Ve yemek… Yavaş yavaş büyüyen, her mevsime, her anın ruhuna uygun tarifler geliştirdim. Haftanın birkaç akşamı, bazlama kebabı, bohça böreği, altüst ya da entekke gibi geleneksel tariflerle mutfakta vakit geçiriyorum. Her biri, Ankara’nın o eski lezzetlerini yansıtan tarifler. Ayrıca, her bir börek türü de kendine has bir ritüele sahip. Tandırda pişen bir etin kokusu ya da bir çayın yanında bohçanın nefis tadı… Bunlar, bir ömrün içinde kaybolup giden ama insanın içinde kalan küçük mutluluklar.Bazen düşünüyorum, hayatın anlamı nedir? Kendim için cevabım şu: Hayat, her anın tadını çıkarabileceğin bir denge kurmaktan ibaret. Mimar olmak, yaratıcı olmayı gerektiriyor; ama yaratmak yalnızca işte değil, yaşamın her alanında var. Gerek evimde geçirdiğim zaman, gerekse sosyal yaşantımda; ben her anı dolu dolu yaşamayı seviyorum. Bir yanda işimin bana sunduğu hazzı yaşarken, diğer tarafta arkadaşlarımla eğlenmek, geleneksel yemekleri yapmak ve şehrimi keşfetmek… Bunlar benim için dengeyi sağlıyor.
Mimarlık sadece çizim yapmak ve projeleri hayata geçirmek değil; yaşamı, insanları, kültürü ve zamanı anlamak. Bu yüzden her bir sokak, her bir bina benim için birer ilham kaynağı. Ankara’nın soğuk kış sabahlarında simitçi seslerini duymak, yaz akşamlarında Beypazarı kurusu ve yanında bir bardak çay içmek, bazen de pubda bir arkadaşla derin sohbetler etmek... Tüm bunlar, hayata dair önemli anlar. Kısacası, ben Zeynep; hayatı tasarlayan, mutfağında mutlu, kafasında geleceğe dair büyük hayallerle dolu, eğlenceli ve keşfetmeye doyamayan biriyim. Yaşamın anlamı, yalnızca bir işi başarıyla yapmak değil, aynı zamanda o işi ve hayatı tutkuyla, sevgiyle yaşamak.
Zeynep
Biz profilleri ne kadar incelesekte !
* Sahte arkadaşlık dolandırıcılığına dikkat ediniz!
* Hiç kimseye para göndermeyin!
* Yanınıza gelmek için para isteyenlere inanmayın!
* Kötü niyetli profilleri şikayet et butonundan bildiriniz!
* Hiç kimseye para göndermeyin!
* Yanınıza gelmek için para isteyenlere inanmayın!
* Kötü niyetli profilleri şikayet et butonundan bildiriniz!
BENZER PROFİLLER
Kayseri, Bekar
Afyon, Bekar
Bursa, Bekar
Muğla, Bekar
Bursa, Bekar